top of page
Yazarın fotoğrafıAbdullah Nurata

Tutmayın Küçük Enişteyi!


Hepimiz Tosun Paşa filmindeki "Küçük Enişte" karakterini hatırlarız. Hani şu boyu küçük ama atarı büyük olan, sürekli bağırıp çağıran karakter. Rahmetli Tuncay Gürel. "Tutmayın küçük enişteyi!" ile akıllara kazınan bu karakter bana küçük işletmelerin ve markaların büyükleri taklit etmeye çalışmalarını anımsatmıştır hep. Sevgili Engin Tezcan’ın bir süre önce başlattığı Gayrınizami Markalama serisinde yazdıklarını okudukça da aklıma hep bu Küçük Enişte geliyordu, bir şeyler yazayım dedim.


Küçük markalar, tıpkı Küçük Enişte gibi, büyük ve güçlü görünmek için çabalar. Ancak bu çaba, genellikle büyüklerin şu anki halini taklit etmekle sınırlı kalır. Halbuki başarılı olmanın sırrı, büyük işletmelerin küçükken yaptığı şeylere odaklanmaktan geçer. Bu yazıda, küçük markaların neden büyük markaları taklit etmemesi gerektiğini ve bunun yerine onların küçük olduğu dönemdeki stratejilerini nasıl örnek alabileceklerini derledim.


Hatırlatmakta fayda var, ‘işletme’ ve ‘marka’ kavramları başka şeylere işaret eder. Ülkemizde küçük markalara sahip büyük işletmeler oldukça fazla. Hedefimiz büyük markalara sahip büyük işletmelere sahip olmak olmalı. Benim gayretim bu çorbaya bir tutam tuz eklemek.



Küçük Markaların Taklit Yanılgısı


Küçük markalar, büyük markaları taklit ederek onların başarısına ulaşmayı umar. Niyet iyi olsa da bu durum, Küçük Enişte'nin büyük tavırlar sergilemesine benzer; genellikle etkisizdir. Büyük şirketlerin devasa pazarlama bütçeleri, karmaşık tedarik zincirleri veya geniş müşteri ağları küçük işletmeler için sürdürülemezdir. Küçük işletmeler bu stratejileri denediğinde, genellikle kaynak yetersizliği ve operasyonel zorluklarla karşılaşırlar. Bu da "Tutmayın küçük enişteyi!" ironisinin bir yansımasıdır; çünkü büyüklerin şimdiki yaptıklarını yapmak, küçükler için genellikle başarısızlıkla sonuçlanır.


Bu yanılgıyı oluşturan faktörlerden biri bence, küçük markaların büyüklerden yönetici transfer etmeleri. Büyük düşünmeye alışmış bir zihin “küçük” düşünmeye zorlanınca motivasyon kaybına uğruyor. Marka sahipleri o kişinin gönlü olsun diye zaman zaman boyundan büyük işler yapıyor. Ama bunu sürdüremiyor doğal olarak, o yönetici başka şirkete hop diye geçiveriyor, sonra olan markaya ve bizim girişimcimize oluyor.

Dolayısıyla işletmeler ve markalar boyuna göre davranmalı, boyundan büyük işlere kalkışmamalı, büyüklerin ‘sadece’ bugününe bakmamalıdır. Bunun yerine, büyük işletmelerin ve markaların nasıl başladığına, ilk yıllarında hangi stratejileri kullandığına bakmak kendileri için daha faydalı olacaktır.



Küçük Markalar İçin Doğru Stratejiler

Küçük markaların ve işletmelerin başarılı olabilmeleri için kendi ölçeklerine uygun stratejiler geliştirmeleri gerekir. Elbette herkes için öznel süreçler vardır ama kabaca odaklanacağı ve nispeten daha nitelikli sonuçlar alacağı birkaç madde şunlar olabilir:


Müşteri Odaklılık: Küçük işletmeler, büyük işletmelerden farklı olarak daha kişisel ve yakın müşteri ilişkileri kurabilirler. Müşteri geri bildirimlerini dikkate alarak hizmetlerini sürekli iyileştirebilirler.


Yerel Pazar Odaklılık: Büyük işletmeler geniş bir pazara hitap ederken, küçük işletmeler yerel pazarın ihtiyaçlarına daha hızlı ve etkili cevap verebilirler.


Maliyet Kontrolü: Büyük işletmelerin büyük bütçeli harcamalarını taklit etme çabası yerine, küçük işletmeler maliyetleri nitelikli yönetmeli ve gereksiz harcamalardan kaçınmalıdır.


Esneklik: Küçük işletmeler, büyük işletmelere göre daha hızlı karar alabilir ve piyasa koşullarına daha çabuk uyum sağlayabilirler. Bu esneklik onlara rekabet avantajı sağlayacaktır.


 

Ülkemizde aslında bu mantıkla işlerine başlayan onlarca ulusal marka çıkmıştır. Mado, İkbal, Koton, Tantitoni gibi en azından benim hikayelerini bildiğim örnekler var. Her biri seviye seviye büyümüşler. Ama baktığımızda bazıları halen onları bugüne kadar getiren şeyler ile kalakalmış ve bir adım daha büyüyememiştir. En azından markaları için “evet ama yetmez” mantığındayım. Bunlar gibi ulusal markalarımızın, bir üst lige çıkmak için de bazı gereklilikleri yerine getirmedeki cesaret ve kararlılıklarının eksik olduğunu düşünüyorum. Bir nevi “büyük şirket, küçük marka” durumuna kendilerini hapsediyorlar.


Umarım ulusaldan, globale atılım cesaretini bulurlar.


Biz de destekleriz.


Sözün özü, şirketler ve markalar evrelerden geçer. Her bir evre kendi gerekliliğini getirir. Bir üst lige çıktıysanız üst ligin kurallarına göre oynamalısınız. Oyun ve oyuncu kalitenizi ona göre düzenlemelisiniz. Küçükken büyüğü taklit ederek olmadığı gibi, büyüyünce de küçük gibi davranmamanız gerekir. Bu evrelerin neler olduğunu da başka bir yazıda ele alalım…

21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page